6 Aralık 2009 Pazar

sınırda

Sustum önce
Kim kaldı içerde bilmem.
Acısı diş diş patlar üstümde
Akrep sokmuş gibi yandı yüreğim

Bilirdim
Yüzünün yalnız birini
Gecenin en kapalı saatlerinde
Sanki silinir yeryüzü
Gökyüzü salt kar bezeği
Dağılır güzelliğin

Süremi bir ben bilirim
İçerde geçiş süremi
Taşların damarları kabuk mu bağlar
Pas tutar mı suda ağaç
Bir ben mi kalırım kuşkularımla

Sustum önce
Nasıl susarsa ateş
Ocakların bacalarında

canım sıkıntı sınırı

Aydınlıkta köhneliği belirginleşen ve kentte ve konutta hiçbir şey neyse ben oyum.
Öylesine bağsız ve yeğniyim ki bu hafifliğin şiddetinin bedelini bir gün öderim diye düşünüyorum.
Sanki varoluş beni cezalandırmak ister gibi; yoğunluğundan bana düşen payını benden geri
alarak bu yoğunluğa, olur olmadık herkese ve her şeye fazlasıyla katlayarak sunuyor.
Ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunlara mal ettirici biricik güç, inancım
yok.
Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben yalnızca buna inanabilirim, ben.
Yere göğe zamana denize kayalara ve kuşlara da dokunan aynı tanrı değil mi?
Bu kutla tanrının yönetkenliğinde, olmayan ellerimle bir yok-tanrı'yı tutuyor ve ölçüyorum yokluğun ağırlığını.
Kefe'lerinden birine onun oylumu pekâlâ sığıyor, diğerine duygular, duyumlar ve düşünceler
yığılıyor, işte yetkin eşitlik...
Her gün her gece bu eşitliğin bilgisiyle geçiyor.
Bir eskiciden satın alınmış bu teraziyi birgün başka bir eskiciye vereceğim, o gün, tozanlarım her bir yana dağılıp toprağın suyun ölümsüzlüğüne eklemlenecekler ve ben özgürleşeceğim.

paragraf/ 2T

"Düzen ve güven kadar ürkütücü bir şey yoktur.Hiçbir şey.Hiçbir korku... Aklını en acı olana,en derine,en sonsuza atmışsan korkma.Ne sessizlikten, ne dolunaydan,ne ölümlülükten,ne ölümsüzlükten,ne seslerden,ne gün doğuşundan,ne gün batışından.Sakin ol.Öylece dur.Yaşamdan geç.Kentlerden geç.Sınırları aş.Gülüşlerden gec.Anlamsız konuşmaları dinle,galerileri gez,kahvelerde otur -artık hiçbir yerdesin."

kan atlası

Emel'e
"Ben babamın yuvarladığı
çığın altında kaldım."



Çolak mırıltılarla dövmelenen çocuk
her gün her gece eğer adasında,
Gözü ağzı elinden alınmış, yosunlar
sarmış bedenini çığlıklarken bunu
su içinde...

Karada, hançer suratlı abinin rüzgarında
uçar adımları.
Geçmiş ilmeğinde saklıdır arzusu
İçinden karanlık, tekrar ve ilenç
sızdıran hayret taşında.
Soruyor hatırasında, "sırtımda ve
sırtında gezinen bu ürperti kim,
bir damla süt yerine bu ağu kim?"
ay gözüyle bakmayan kavruk akıllara
-boy atmış da salgıları,
cücelmiş sezgileri-
bir yanılgı rehavetinde debelenenlere...


Ey, yüzleri
bir babakuş gölgesine
çakılmış olanlar,
Üzgün adım, ileri marş!

paragraf / 1T

Ama insanın gerçek yeteneğini,tüm yaşamını,kanını,aklını,varoluşunu, verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiçbir değeri yok ki... Bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün.Ama hayır,hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum.Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla,namus anlayışınızla,başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yanım yok.Aranızda dolaşmak için giyiniyorum.Hem de iyi giyiniyorum.İyi giyinene iyi yer verdiğiniz için.Aranızda dolaşmak için çalışıyorum.İstediğimi çalışmama izin vermediğiniz için.İçgüdülerimi hiçbir işte uygulamama izin vermediğiniz için.Hiçbir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum,birşey yapıldı sanıyorsunuz.Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz.Evlerinizle.Okullarınızla.İşyerlerinizle.Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz.Ölmek istedim,dirilttiniz. Yazı yazmak istedim,aç kalırsın dediniz.Aç kalmayı denedim,serum verdiniz.Delirdim,kafama elektrik verdiniz.Hiç aile olmıyacak insanla biraraya geldim,gene aile olduk.Ben bütün bunların dışındayım...